Sık sık yazdım, ne zaman Türkiye prangalarından kurtulmaya kalksa iç ve dış vesayet odakları da hemen harekete geçer. Bugün de olup bitenler farklı değil. Türkiye’nin Suriye hamlesi, “terörsüz Türkiye” hedefiyle PKK’yı devreden çıkarma girişimleri, sadece bölgesel değil küresel aktöre dönüşen Türkiye fotoğrafı küresel güç merkezlerini rahatsız etti ki bir hareketlenme başladı. Özellikle “terörsüz Türkiye” hedefine yönelik sabote girişimleri şaşırtıcı olmayacak.
Zaten içeride de bu anlamda bir agresifleşme var. CHP içinde iktidar savaşının erkene çekilmesi, dışa bağımlı “montajcı” TÜSİAD’ın zehir zemberek CHP ağzıyla siyasete soyunması boşuna değil.
Bu TÜSİAD’ın tarihi misyonuyla da çelişmiyor.
TÜSİAD kurulduğu 1971’den sonra birçok kez ve kritik zamanlarda siyasete müdahale etmekten hiç çekinmedi. Her müdahalesi de Türkiye’nin siyasi yolculuğunu tersine çeviren bir hesaba dayanıyordu. 12 Mayıs 1979 yılında Ecevit hükümetinin ekonomik politikalarına karşı gazetelere verdiği, “Gerçekçi çıkış yolu” ilanları bunun en somut örneğiydi. Sol Kemalist yazar Attila İlhan, 18 Mayıs 1979’da TÜSİAD’ın “palavra” dediği ilanını ele alıyor ve şöyle bir alıntı yapıyordu:
“Giderek rejim değişir. Hür teşebbüsün zayıflaması, hürriyetçi demokrasinin zayıflamasıdır. Hür teşebbüsün yok olması ise, politik, ekonomik, sendikal, düşünsel bütün hürriyetçi demokrasinin de yok olmasıdır…”
Bakar mısınız, TÜSİAD o zaman da “hürriyetçi ve sendikal haklardan” yanaymış… Sonra ne oldu? O TÜSİAD, 12 Eylül faşist darbesine de 28 Şubat postmodern darbeye de açık destek verdi. Bunu da sadece tarih yazmıyor, üyeleri bile söylüyor. İşadamı İshak Alaton, 44. TÜSİAD kongresinde bu darbelere destek verdiklerini söylediği için TÜSİAD Başkanı Hüsnü Özyeğin tarafından susturuldu. Sonra da şöyle isyan etti:
“Hepinizden utanıyorum…”
TÜSİAD’ın utanç tarihinde sadece bu sahne yok. Yakın tarihimizde siyasete müdahale ettiklerinin başka örnekleri de var. Bugün CHP ile yan yana duran TÜSİAD’cıların, çok değil 2010 yılında CHP’ye müdahalesini bizzat CHP’liler anlatıyor. Şimdi gelin o günlere gidelim ve TÜSİAD’ın etkili isimlerinden bir işadamının, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal‘dan talebini okuyalım:
“Önümüzdeki kurultayda da size başarılar diliyoruz. Ancak sizden bir ricamız olacak. Partinin yeni merkez yönetim kurulunda şu üç arkadaşınızın yer almamasından memnun olacağız: Önder Sav, Onur Öymen ve Mustafa Özyürek.”
Bu satırlar, CHP’nin önemli isimlerinden eski Büyükelçi Onur Öymen‘e ait. Öymen o işadamının kim olduğunu bildiği hâlde yazmadı. Tıpkı uyardığı “kaset operasyonu”yla önü açılan Kemal Kılıçdaroğlu ile siyaset yapmaya da devam ettiği gibi. Sadece o değil, CHP’lilerin çoğu gerçeği bildiği hâlde sustu. Bu konuda susmayan birkaç isimden biri de Aslı Baykal’dı. Baykal son tweet’inde babasından duyduklarını aktardı ve o işadamının kim olduğunu açıkladı:
“2010’da Koç Holding üyesi İnan Kıraç, Deniz Baykal’ı ziyaret ederek partinin çok iyi gittiğini söyledi, 3 isim verdi ve bu kişileri kurultayda listeye almamasını istedi. Baykal bu teklifi reddetti, 3 ay sonra kaset komplosu oldu. Yerine getirilen Kılıçdaroğlu’nun listesinde bu 3 isim yoktu. Birileri CHP’yi yeniden tasarladılar.”
Aslı Baykal, TÜSİAD hakkında ilk kez yargıya başvuran liderin de Ecevit olduğunu ve “İçimizden hançerleniyoruz” dediğini hatırlatıyor ve şu sözüne dikkat çekiyordu:
“Bu devlet, işadamlarının muhtırasıyla hükümet kurmaz.”
CHP ve Özgür Özel için ne talihsiz bir tablo; örnek aldıkları liderlerine dün muhtıra veren darbesever TÜSİAD’la bugün yan yana durmaktan daha utanç verici ne olabilir?
Kaynak = https://www.sabah.com.tr/yazarlar/ovur/2025/02/16/chpnin-tusiad-utanci