Bolu Kartalkaya’da ölümün soğukluğu ile yürekleri dağlayan ateş öylesine iç içe geçti ki… Doğal olarak ilk andan itibaren sorumluların tespiti ve yargı önünde hesap vermesi istendi. Devlet reaktif (!) tarzıyla ama tüm kurum ve kuruluşları ile harekete geçti adli, idari soruşturma heyetleri, bilirkişiler çalışmaya başladı. İlk sonuçlar da kamuoyu ile paylaşıldı. Bu ortamda canlarını yitiren ailelerin acısına acı ekleyen açıklamalar, suçlamalar birbiri ardına sıralandı. Sorumluluktan kaçmak isteyen kimileri medyayı, sosyal medyayı kullanarak algı operasyonu çekmeye çalıştı. (Bkz. Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan) Bütün bu tartışmalar; makamına, siyasi kimliğine bakılmaksızın asli ve fer’i müteselsil ve müşterek sorumluların laf kalabalığı, mevzuat boşluğu içinde kaybolup gitmesine izin vermez. İlgililer, sorumluluk paylarına göre, adaletin terazisinde tartılmalı, sonucuna katlanmalıdır.
***
Kuşkusuz, Kartalkaya trajedisi daha çok konuşulacaktır. Tabii eş anlı olarak benzeri acı olayların tekrar etmemesi için çok köklü düzenlemeler için harekete geçilmelidir.
Bakınız, “Devletin konuşma dili yazıdır!” Devlet, kurumlar ve kurallar bütünüdür. Mevzuat dediğimiz hukuki ve karmaşık metinler dizisi; ortak yaşama ülküsü etrafında buluşan insanların varlığını sürdürmesi için güvence sunmak için vardır. İnsanı yaşatmayan mevzuat anlamlı değildir. Mevzuatı hakkıyla uygulamayan da arkasından dolanan da suçludur. Ayrıca…
Ahlâk her alanda tek ölçümüzdür. Meslek ahlâkı, iş yapma ahlâkı, iletişim ahlâkı ve genel manada ahlâk! İslâm filozofları ahlâkı, “nefiste yerleşik olan yatkınlıklar” şeklinde tarif etmişler. Eğer bu yatkınlıklar iyi olursa nefisten “faziletler”, kötü olursa “rezîletler (erdemsizlik)” doğar. Bugün yine ve yeniden üzerinde durduğumuz husus budur.
***
Gelelim kalıcı tedbirlere…
Şunu net söyleyebilirim ki Türkiye’de hükümet sistemi değişikliği ile ilgili süreç tamamlanmamıştır. Madalyonun bir yüzünde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne (CHS) açık/örtülü muhalefet etmekten geri durmayan resmi ve özel dirençli kesimler bulunmaktadır. Madalyonun diğer yüzünde ise eski devlet sisteminin üzerine kurulan yeni sistemin işletilmesindeki güçlükler yer almaktadır. CHS’nin değeri ve önemi özellikle kriz anlarında görülmüştür. Seri karar alıp uygulama, kurumlar arası etkili koordinasyon netice odaklılık! Lâkin bu zincirin halkaları sanıldığı kadar güçlü değildir. Gücünü daha çok Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan‘ın devleti tanıma ferasetinden, takipçiliğinden ve kararlılığından almaktadır. Özetle… Devlet arabasının kasası yenilenmiş olsa da motoru eskidir. Bir yandan aracı hareket ettirmek diğer yandan hareket halinde iken motoru rektifiye etmek güçtür. Ve bu güçlükler bir yerde patlak vermektedir.
O halde yapılacak olan nedir?
1- Yeni bir toplum sözleşmesi. 2- Kamu Yönetimi Temel Kanunu. 3- Yeni Personel Rejimi.
Türkiye’nin geldiği noktada, reformlar da yetmemekte çoğu kez “yeniden inşa” gerekmektedir! Bu alanları süratle belirlemekte fayda vardır.
Yapısal değişiklikler hayata geçinceye kadar atılması zaruri adımlar da vardır. Bu aşamada tüm kurumların birbirleri ile ilişkilerindeki yetki çatışması sahaları masaya yatırılmalı, mevzuatta belirsizlik yaratan gri alanlar giderilmeli, her kurumun kendi personeli içinde ve diğer kurumlarla ilişkilerinde mutlak manada izleyeceği prosedürler güncellenmeli, kişisel tercihe, takdire bırakılan saha daraltılmalıdır.
Son olayda görüldüğü gibi…
Turizmi Teşvik Bölgesi-Turizm Bakanlığı, İl Özel İdaresi-Belediye-İtfaiye, Şehir-Büyükşehir-Mücavir Alan… Yığınla kurum, yığınla yetki, yığınla mevzuat var. Olmayan ne? Basiret, feraset, denetim, kurumsal farkındalık… Olan ne? Sorumluluktan kaçış, top dolaştırma, ahbap çavuş ilişkisi! Netice göz göre göre yitip giden canlar, devlet-millet bağındaki zayıflamalar! O halde, denetleyen de denetlenmeli ve yaptırımı ağırlaştırılmalıdır!
Kaynak = https://www.sabah.com.tr/yazarlar/muderrisoglu/2025/01/25/bu-trajedi-kamuyu-yeniden-yapilandirmalidir